Sayfalar

10 Ocak 2016 Pazar

400 Yıllık Melodi:Blues

Finallerden vakit bulamadığım için bir türlü yazamadığım ikinci yazım için konu düşünürken kulağıma bir takım notalar çalındı.  Ben de sizi beraberimde bu notaya sürüklemeye karar verdim.

Bu sefer hep beraber 400 yıl öncesine gidelim istedim. Kökleri Afrika’ya dayanan bir müzik türü “blues”. İsmini ise Batı Afrika kültüründeki cenaze ve yas törenlerinde kullanılan ve acıyı ifade eden çivit renginden alıyor. Blues 17. yüzyıldan itibaren Afrika’dan gelen kölelerin tarlalarda çalışırken söyledikleri, hüzün,umut,özgürlük,acı temalı şarkılardan doğuyor.


1865’ten sonra köleliğin kaldırılmasıyla Amerikan toplumunda da hızla yayılıyor ve 20.yüzyıla ulaşıldığında Amerika’nın pek çok şehrinde blues melodileri duymaya başlıyoruz. Şehirlerdeki kültürlerle birleşip çığ gibi büyüyen blues yeni türleri de doğurdu zaman içinde. 1930’lara gelindiğinde blues tüm dünyaya yayılmıştı.

Blues, Amerikan toplumuyla buluşunca tabii olarak bir tavrı bir zümreyi de ifade etmeye başladı. Öyle ki erkekler cepken ve şapkalarla tamamlanmış takım elbiseler giyer papyon ya da fular takarlardı.Kadınlar da çoğunlukla bileğe kadar uzanan ihtişamlı elbiseler giyer, tüylerin taşların süslediği şapkalar, broşlar takar ve o dönemlerde müzik yapılan kulüplere giderlerdi. Birinci Dünya Savaşı ardından yaşanan kasvetli ortamdan ve sıkıntılardan kaçış yolu oluyordu müzik. Moda dünyasında “Jazz Ages” olarak adlandırılacak bu dönem de böylece başlamış oluyordu.

Dönemin sanatçılarında da o ihtişam gözlenmekteydi. Sahnelere çıkışı 20.yüzyılın başlarına rastlayan Ma Rainey bu dönemi şüphesiz en güzel yansıtan sanatçılardan. Bu yüzden olsa gerek kendisine “The Mother Of Blues” – Blues’un Annesi denecekti. Yine aynı dönemde ses getiren bir diğer isimse Bessie Smith’di. İlk kayıtlarını 1920’lerin başında yapan Bessie Smith pek çok hit şarkıya imza attı ve “Downhearted Blues” şarkısı ile dönemin müzik listelerinde 1 numaraya yükseldi. Yine aynı şarkıyla 2006 Grammy Ödül Töreni’nde “Hall Of Fame” ödülüne layık görüldü ki bu kendisin aynı ödülü üçüncü kez alışıydı.


Blues, öyle bir dönemde yayıldı ki Amerika’da, köleliğin ve bununla beraber Afro-amerikan halkın kendini ifade ediş biçimi haline geldi. Bundan dolayı pek çok Hollywood yapımı filme de konu oldu. 2009 yılında Disney, bilinen “Kurbağa Prens” masalına farklı bir boyut kazandırarak bizleri, "Prenses ve Kurbağa" filmi ile blues ve cazın yayıldığı 1912 New Orleans’ında idealist ve siyahi bir genç kızın öyküsüne ortak etti.



Blues, bir halkın dile geliş biçimiydi aslında. Zamanla tüm dünyaya mal oldu ve bugünkü pek çok müzik türüne zemin hazırladı. Önümüzdeki yazılarda bundan bahsediyor olacağım. Umarım keyifle okumuşsunuzdur. Şimdilik hoşçakalın J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder